|
Bölüm 1
Dundela kasabasında güneş, henüz yüzünü yeni göstermişti. Bu kasaba Martigrayn’ın en güzel kasabasıydı. Etrafı çitlerle kaplı, içinde yaklaşık 20 kulübe bulunan ve insanları çok cana yakın bir kasaba. Bu kasabanın nüfusu 53 kişilikken bu gece doğan bir bebek bu nüfusu 54’ e yükseltmişti. Burada genellikle hayvancılık yapar, geçimlerini bu şekilde sağlamaya çalışırlardı.
Lindsay Katherina, Zachary’nin kendisini çağırdığını öğrenince isteksizce ayaklarını masadan indirdi ve yerine Martigrayn şehrinin ayrıntılı haritasını bıraktı. Fazla gıcırdayan dış tahta kapıyı hızlı bir şekilde açarak gıcırdamasını engelledi ve tekrardan hızlı bir şekilde kapatıp, Zachary’nin kulübesine doğru yürümeye başladı.
Yürürken zırhının çıkardığı sesler hoşuna gitmiyor değildi ve gerçekten Katherina’yı havalı gösteriyordu. Katherina, sarı saçlı 27 - 28 yaşlarında, mavi gözlü, fazla uzun boyu olmayan hoş bir kadındı. Tüm kasaba bu bayanı içten severdi. Katherina, Lindsay ismini hiç sevmezdi. Bu yüzden Martigrayn şehrinde kendisini tanıyanlar hep Katherina diye söz ederlerdi.
Martigrayn, fazla büyük olmayan ve içinde yalnızca 3 kasaba bulunduran bir şehirdi. Garefun kasabası, Fertigyn kasabası ve Dundela kasabası…
Katherina, Zachary’nin kulübesinin önüne geldiğinde içeriden çıkan tuhaf sesler, dikkatinden kaçmadı. Buranında tahta kapısını yavaşça açarak, kafasını uzattı ve merakla içeriye bakarken Zachary’nin “içeri gir Lindsay” diye söylendiğini işitti. Katherina, beklemeden içeri girdi ve bir an gözü Zachary’nin oturduğu sandalyeye ilişti. İçinden;
“Kendimi bildim bileli bu sandalyeye oturuyor.” Diye geçirirken Zachary elinde oynadığı kılıcını gürültüyle yere düşürdü. Kılıcını almak için yere eğildi, aynı anda zorlanarak “Geç karşıma otur Katherina” diye mırıldandı. Lindsay Katherina, iki adım atıp Zachary’nin karşısındaki sandalyeye oturdu. Zachary, Katherina’nın yüzüne bakmadan konuşuyordu.
“Biliyorsun ki bu gece doğan bebeğin eğitime ihtiyacı var.” Katherina, ağzı şaşkınlıktan açık şekilde Zachary’ye bakıyordu. “Ama o çok küçük, daha bu gece doğdu ve sen onu eğitmemi istiyorsun. Hem ben kimseyi eğitemem ki.” Zachary yaşlı sesiyle zorlanarak ve uzun bir kahkaha attı. “Kızma Lindsay, şimdi eğitmeyeceksin zaten,” Bu Katherina’nın içini rahatlatmamıştı. Katherina utanarak ve kısık bir sesle “Peki, ne zaman eğiteceğim ?”
Zachary uzun bir müddet kıza cevap vermemişti. Düşündü, düşündü “çocuk tam 2 yaşına bastığında” diye karşılık verdi. Katherina içinden daha arada çok fazla zaman var diye düşünmüştü en azından iki yıl başını dinler sonraysa çocuğu eğitirdi. Ama Katherina çocuklardan nefret ederdi. Bu konuyu biraz fazla abartıyordu galiba. Zachary, konuşmak için ağzını tekrar açtığında çok kötü öksürmeye başlamıştı. Bu çok farklı bir öksürüktü, tıpkı iki paslı demirin birbirine sertçe sürtülmesi gibi. Katherina paniğe kapılmıştı. Oturduğu yerden seri bir şekilde kalkıp Zachary’nin yanına koştu. “Biraz önce, içeri girmeden önce duyduğum ses buydu demek. Ne oldu sana Zachary lütfen hemen anlat, kim yaptı yoksa o lanet Lamia’lar mı? Eğer onlar yaptıysa onları mahfederim !” Lamia’lar yılan kafalı, ve kadın vücutlu, yağ gibi kaygan ve çürümüş balık gibi kokan, çok hızlı ve çok saldırgan yaratıklardı. Saldırdıklarında ısırdıkları yere, henüz panzehiri bulunmamış, yeşil bir sıvı bırakırlardı. Bu yeşil sıvı kurbanın, ısırıldıktan sonra iki gün içinde ölmesini sağlıyordu. (Büyücüler son 100 yıldır bu büyünün panzehirini bulmaya çalışıyor.)
Zachary telaşlanmıştı “Sakin ol kızım, onlar yapmadı. Kimin yaptığını sana söyleyemem.” Katherina öfkeden kudurmuştu. “Bu bir büyümü?” diye sordu Zachary’e.
Zachary gülümseyerek başını evet anlamında salladı. “Ama üzülme, çünkü bana hiç acı vermiyor.” Dedi ve devam etti. “Seni eğittiğim günleri anımsıyormusun? Baban, seni bana 10 yaşında getirmişti. Dün gibi hatırlıyorum da o zaman bile çok sinirliydin.” Katherina kalktığı yere tekrar oturdu ve kulübenin içini incelemeye başladı. Tahta duvarlarda asılı olan tahta kılıçlar. Evet hatırlıyordu. O da dün gibi hatırlıyordu şimdi. Tahta kılıcını, Zachary’nin her sabah saat 6 da kalkıp yemek hazırlamasını, sonra Lindsay Lindsay, hadi kalk diye bağırışını ve her gün yan odada isteksizce ve zorla yaptığı eğitimi hatırlıyordu. “Evet” diye karşılık verdi Katherina “anımsıyorum.”
“Peki, bunu sana kim yaptı?” diye devam etti Katherina “Bunu sana yapan şey benim bilmediğim bir şey olmalı.” Zachary, kara bir adamdı. Kısa saçlarına ak düşmüş, gözlerinin kenarları çatlamıştı. Usta bir savaşçıydı ve bir eğitmendi. Bu güne kadar nelerle baş etmiş olan yetenekli savaşçı belkide ölümcül olan bu büyüyle baş edebilecek miydi?
Zachary üzüntülü görünüyordu. Konuşmak istemediği de belliydi. Kıza cevap vermiyordu. Belkide konuştuğunda acı çekiyordu.
Katherina, oturduğu yerden sertçe kalktı ve hızla kapıya yöneldi. Tahta kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Sinirlenmişti, üzülmüştü, endişelenmişti. En azından Zachary’den biraz bilgi alabilse içi rahatlayacaktı. Katherina arkasından gelen ayak sesiyle irkildi. Arkasını döndüğünde karşısında duran adama gülümsedi. “Siz bu gece doğan bebeğin babası olmalısınız.”
“Evet” diye karşılık verdi adam. “O bebeğin babasıyım.” Katherina kaşlarını çattı ve merakla sordu “Bebek kızmı erkekmi?” Adam bebeğin erkek olduğunu ve ismini Kyros koyduklarını anlattı Katherina’ya.
Bölüm 2
Katherina, kulübesinde oturmuş, ayaklarını her zamanki gibi küçük masasına uzatmıştı. Ayağındaki zırh vücudundakinden farklı olarak üretilmişti. Vücudundaki zırhı siyahken ayağındaki zırhı metal renkte ve Kremor derisinden yapılmıştı. Kremor’lar, yaklaşık bir kedi büyüklüğünde olurlar, üzerlerine yapılan büyü geri teper ve büyüyü yapan kişiye etki ederdi. Bu yüzden Kremorlar yalnızca savaşçılar tarafından rahatlıkla öldürülebiliyorlardı. Çok seri, çok kurnaz ve çok akıllı olurlardı. Çok sinirlendirildikleri zaman uçar ve istedikleri yere giderlerdi.
Katherina Martigrayn haritasını masaya bırakıp, sağ tarafında duvara dayalı bulunan kılıcını gururla eline aldı. Kılıcın parlak gümüş kabzasında bulunan işaret, göze çarpan ilk şeydi. Kırmızı iki yılan bir kılıca dolanmış, kılıcın ucunda yılanların kavga ettiği bir işaretti bu.
Katherina yerinden aceleyle fırlayıp iki adım ötedeki kitaplığını kontrol ediyordu. Belli ki bir şey arıyordu.
“Ahaa” diye gürledi Katherina “Buldum seni.” Elinde kırmızı ciltli bir kitap, kapağında ise bir asa resmi bulunuyordu. Kitabın önce kapağını inceleyen Katherina, nazik bir şekilde kitabın kapağını açtı ve karıştırmaya başladı. Rastgele bir yerden durdu ve ayrıntılı biçimde incelemeye başladı. Kitapta yazılanlardan hiç bir şey anlamıyordu. “Du-enhu-mekuten-okilin-turivinci-yessi”
“Hmm” diye mırıldandı Katherina, “Doğru söylüyor.” Katherina şaka yapmayı severdi ancak şakanın kendisine yapılmasına tahammülü yoktu.
|
|